Hava limanından çıkar çıkmaz sağ tarafımızda kalan Allianz Arena’ya, gerekli tören selamımızı da verdiğimizi ayrıca belirtmek istiyorum…
Avusturya sınırından sonra başlayan bol polenli dağ kokusu havasını ciğerlerimizin en derin hücrelerine kadar çekerek, devam ettirdiğimiz uykusuz ama zevkli yolculuğumuzun son durağı olan Alpendorf’a nihayet ulaştık.
Türk’ün olmadığı yer var mıdır acaba?...
Milliyet Spor Servisi’nin çok sevdiğim editörlerinden Levent Kalkan’ın dayısı sevgili İsmet Barut’u arayarak, ağzımız kulaklarımızda “Biz geldik” diye haykırdık…
Buluştuk… Hal hatır soruldu… Çaylar kahveler içildi… Akşam Türk kahvesinde buluşmak için randevulaşıp kalacağımız otele giderek yerleştik.
St.Johann ve komşu kasaba Werfen’de umduğumuzdan da çok Türk yaşaması beni şaşırtmadı değil. Muhteşem dağ manzaraları, çam kokuları, dereler ve çiçeklerle süslenmis bir yer Pongau.
Kartpostal gibi bir yer gerçekten…
Akşam kahvede tanıştığım Türkler kadar futbol sevdalısı bir grup daha önce görmemiştim. Kahvede Trabzonspor, Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, ve Bursaspor flamaları dikkatimden kaçmadı.
Ama orada bir fotoğraf vardı ki, Beşiktaş muhabiri olduğum için en çok dikkatimi de bu fotoğraf çekti. Hayır sandığınız gibi ne bir Beşiktaş takım posteri ne de Kara Kartalların efsane futbolcularından birinin fotoğrafı.
Söz konusu resim Beşiktaş’ın, Fulya’daki ikiz kuleleriydi… Hasta derecede bir Beşiktaşlı, Galatasaray ve Fenerbahçe’yi tutan arkadaşlarını kıskandırmak için asmış bu fotoğrafı…
Kira gelirleriyle havasını atıyormuş.
Pongau bölgesindeki gurbetçilerimizle yaptığımız sohbetin son bölümünde ise Bursaspor’un şampiyonluğunda ortaklaşa üç tane kurban kesildiği anlatıldı ki bu beni dumura uğrattı.
“Neden” diye sordum
Cevap: Ertuğrul bizim evladımız
Doğru cevaba ne denir?
Kahveden ayrılırken kapının üzerinde Beşiktaş’ın yapacağı kamp sırasında Neftchi Baku ile oynayacağı maçın afişi ise gözümden kaçmadı değil.
Buradaki Türkler, Beşiktaş’ın kamp maçlarına çoktan hazırlanmış bile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder